13 Aralık 2015 Pazar

VALERİE




"Biliyorum seni bunun onların bir oyunu olmadığına inandırmam imkansız ama umrunda değil. Ben benim. Benim adım Valerie.

Çok fazla yaşayacağımı düşünmüyorum bu yüzden birisine hayatımı anlatmak istedim. Bu hayatım boyunca yazacağım tek otobiyografi, Tanrım tuvalet kağıdına yazıyorum. 1985 yılında Nottingham’da doğdum. ilk yıllarımı fazla hatırlamıyorum ama yağmuru hatırlıyorum. Büyükannemin tottle çayında bir çiftliği vardı ve her zaman “Tanrı yağmurdadır.” derdi. Sınavı kazanınca kız edebiyat okuluna gittim. ilk kız arkadaşımla burada tanıştım. Adı Sarah’tı.Bilekleriydi beni çeken, çok güzellerdi. Birbirimizi sonsuza kadar seveceğiz sanıyordum. Öğretmenimizin bunun ergenlik dönemi ile ilgili olduğunu ve atlatacağımızı söylediğini hatırlıyorum. Sarah atlattı. Ben değil…

2002 yılında Christina isimli bir kıza aşık oldum. O yıl konuyu aileme açtım. Bunu Chris elimi tutuyor olmasa yapamazdım. Babam yüzüme bile bakmadı, gitmemi ve bir daha gelmememi söyledi. Annem hiçbir şey söylemedi ama onlara sadece gerçeği anlatmıştım bu çok mu bencilceydi?

Dürüstlüğümüz beş para etmez ama sahip olduğumuz herşey de odur. O bizim son damlamızdır ve o damlada özgür oluruz. Her zaman hayatımı nasıl sürdüreceğimi biliyordum ve 2015 yılında ilk filmimde rol adım. “the salt flats”. Bu hayatımın en önemli rolüydü. Kariyerim için değil onun sayesinde ruth ile tanıştığım için. Onu ilk öptüğümde hayatım boyunca başka kimseyi öpmek istemeyeceğimi biliyordum. Londra’da ufak bir daireye taşındık. Pencere önünde benim için kırmızı güller yetiştirirdi ve evimiz her zaman gül kokardı. hayatımın en iyi yıllarıydı ama Amerika’nın savaşı büyüdü ve en sonunda Londra’ya geldi.

Bundan sonra hiç gül olmadı hem de hiç kimse için. Kelimelerin anlamının nasıl değiştiğini hatırlıyorum. “kuzey ateşi” ve “sadakat kanunları” güçlenirken hiç tanıdık olmayan “soydaş” ve “temsil” gibi kelimeler kokutucu hale geldi. “farklı” nasıl tehlikeli oldu hatırlıyorum. Neden bizden bu kadar nefret ettiklerini hala anlamıyorum. Dışarıdan yiyecek alırken Ruth’u götürdüler. Hayatımda hiç bu kadar ağladığımı hatırlamıyorum. Benim için gelmeleri de çok uzun sürmedi. Bu berbat yerde hayatımın sona erecek olması garip geliyor ama üç senedir, güllerim vardı ve kimseden özür dilemedim.

Burada öleceğim. Her damlam yok olacak. Biri hariç. Bir damla, küçük ve narin ve dünyada sahip olmaya değecek tek şey. Onu hiç kaybetmemeli, ondan hiç feragat etmemeliyiz. Bizden almalarına izin vermemeliyiz. Her kimsen umarım buradan kaçarsın. Umarım dünya değişir ve her şey düzelir. Ancak en önemlisi şunu söylediğimde ne demek istediğimi anlarsın; seni hiç tanımıyor olsam da, seninle hiç gülmemiş olsak da, beraber ağlamasak da, seni öpmesem de seni seviyorum. Bütün kalbimle seni seviyorum.

V For Vendetta / Valerie

7 Aralık 2015 Pazartesi

BELİRSİZLİKLER


         
              Herkesin hiç bir zaman tam olmayacak yaşam alanları var kendine oluşturduğu. Kocaman şehirlerde bile geçtiğimiz sokaklar aynı,bira aldığımız tekel aynı hatta yürüdüğümüz yolun tarafı bile aynı.Hal böyleyken insanların değişiklik yapmak için ihtiyac duydukları hareket enerjisi sabitlenmiş potansiyel enerji bu kadar yüksekteyken bir hayli fazla. Aranılan,ihtiyaç duyulan ama genellikle bulunamayan sınıfında. Kurulan düzen kolay kolay bozulmaz diye bir klişe hepimizin hayatının tam ortasında.

              El yordamıyla hayatı yaşamaya başlıyor insanoğlu,emekliyor adım atıyor,her bir adımda kendi yaşam alanına bir taş koyuyor zaman içinde bazılarının yaşam alanı labirentlerle örülü,kabul edelim bazı azınlığın kale gibi sağlam ama çoğunluğumuzun kağıttan kulelere benzeyen yaşamları,yaşanmışlıkları oluşuyor.Bozup tekrar yenisini daha güzelini yapmak yerine,çarpık kağıttan evlerimizi ters rüzgarlardan,sarsıntılardan korumak için olağan üstü çaba harcıyoruz.En azından ben kendi adıma söyleyebilirim,değişikliğe karşı direncime kendim bile şaşırıyorum.

              Düz mantıkla ele alırsak durumu.Bir insanın hayatını değiştirememesinin üç buçuk nedeni olabilir.
 
                              1. Hayatından son derece memnundur. (yersen)
                              2. Belirsizliklerden korkuyordur.
                              3. Ne istediğini bilmiyordur.
                              3,5.Çevresine bağlı hareket ediyordur.


               Hayatlarımız deterministik olsa basit regresyon analizlerindeki gibi her bir değişken arasında kesin bir ilişki olsa,başlangıç sabit olduğu için sonuç görülebilir olsaydı eğer yaşamın heyecanı kaçardı,hatta boku çıkardı.

               Sonuçlarına katlanma sorumluluğunu üzerimize alamamak belkide belirsizlikleri bu kadar korkunç yapan.Neticenin istenilen seviyede olmaması gösterilen çabanın harcanan enerjinin elde edilen kazancı kara dönüştürememe olasılığının yaratacağı üzüntüyü göze alamamak.Aslında tamda insanoğlunda beklenebilecek çıkarcı bir yaklaşım.

               Elde edilen bir evin bir arabanın verdiği konfor,yolun hep aynı tarafından yürümenin verdiği güven,tanıdık tekel bayinin birayı uzatırken ki samimiyeti, tembelce diğer yollarda var olduğu söylenen renkli kuşların ya da iki başlı ejderhaların görülmesini engelliyor.Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna da bahsettiği gibi karanlık bir kuyunun dibinde var olduğu bilinen bir ejderha ne olduğu bilinmemesinden daha az korkutucudur.
             
               Aslında şunu unutuyorsuz.Yapabiliriz,başarısız olabiliriz ama tekrar deneyebiliriz.Tekrar deneyebileceğimizi unutuyoruz. Her başarısız girişim belki popoya batan bir diken. Bunu göze alan insanlar sanırım poposundaki dikenlerle güzel manzaraları izleyebilen insanlar.Biraz daha yakından baksak imremdiğimiz o insanlara. Manzarıyı izlerken hafif yan ve ilişik oturduklarını görebiliriz belki.
              Sonuçta hiç kimsenin hayatı tam değil ve hiç bir zaman tam olmayacak. Önemli olan canımıza değmesi için ne kadar dikeni göze alabildiğimiz.
             

Not:Yukarıdaki maddelerden birini buçuk olarak aşağılama nedenim aslında içlerinde en önemsiz olarak gördüğüm ama çoğunluğumuzun bir numaralı bahanesi oluşudur.Annenin çocuğuna yaptığı fedekarlık hariç,diğer hiç bir fedakarlık türüne inanmıyorum.
               






             

29 Kasım 2015 Pazar

NEDEN



            Sanki anlamsızlık,tek düzelik boşluğunun tam ortasındayım. Etrafım bana yaklaşamayan sekiz kollu on bacaklı antenli mukoza tabakasına sarınmış insanlarla çevrili.
            Gözüm hep acil çıkış kapılarının birine taklıyor.Eşiğe geliyorum bazen ama itip açmıyorum.Karanlığın içindeki tek ışık kaynağımı kaybetme korkum belki beni durduran belki de diğer tarafında aynı şekilde karanlık olabilme ihtimali.
             Her geçen zaman önümde ki kapılar teker teker kayboluyor,seçeneklerimi kaybediyorum.
             32 yaşındayım.Hayatın kenarın da yaşıyorum.Başkaları mutlu olunca kendinin de mutlu olacağı kandırmacası kulübünün bir üyesiyim.Farkındayım,farkındalığım arttı hoooop artık öyle biri değilim demeyi,sizinde bu cendereden nasıl çıkacağınızı gösterecek reçeteyi elimde tuttuğumu söylemeyi çok isterdim. Tek söyleyebileceğim maalesef. Senelik ücretini verdiğiniz kulübün üyeliğinden nasıl çıkamıyorsanız ya da yanlışlıkla aldığınız kredi kartınızı nasıl iptal edemiyorsanız bulunduğum yerden çıkmak da aynı şekilde o derece zorlu.
            En azından şunu anladım.İnsanlar kendileri mutlu olmadan ama gerçekten mutlu olmadan başkalarının beklentilerini belirli ölçülerde karşılıyarak.sadece onları mutlu ettiğini zannediyor.Mutsuz olan bir annenin çocuğunun sadece karnını doyurarak onu mutlu ettiğini düşünmesi gibi.
            İnsanın önce kendini düşünmesi bencillik olarak kazınmış benliğime.Annem ve babam çok saftı.Kabul edelim geçmiş zaman insaları daha temizdi.Bende aferin alabilme sürekli takdir edilme edilme yarışının içerisinde bütün aferimlerini kredi kartında bonus biriktirir gibi biriktirdim sonuç koca bir çuval sırtımda yük aferimim var ancak mutlu değilim.Taşımakda, ona göre yaşamakda ayrıca zor.
            İnsan kendini ikna ettiği çizginin dışına kolaylıkla çıkamıyor.
            Emekli olmuş ve hayatını bir hiç uğruna harcadığına pişman olanların duygusu var içimde.Her sabah bir dişlinin arasında ezilmek için kalkıyorsun.Dişlinin yağı gibi o çarkın içinde kayıp,ezilip,bükülüp dönüyorsun.Fedakarlık yaptığına kendinin çok önemli olduğuna kendini inandırarak mutlu görünüyorsun.Sonunda elinde kalan buruşmuş,ezilmiş,pörsümüş,kokmuş solucan yemi ve bir avuç kemikten ibaret.
            Türk insanın en çok korktuğu sorular nelerdir diye sorsak? Cevap istisnasız NEDEN sorusudur derdim. Sorgulamak ayıptır,çocuklar sorgulamadan kabul edip itaat ettiklerinde ödüllendirilir ya da aferim alır.Hafif de başları okşanır.Bu yüzdendir kimbilir cevapları bu kadar zor buluşumuz,Kendi sarmalımızdan bir türlü kurtulamayıp,kendi girdabımızda dibe doğru çöküşümüz.Benim çocuğum yok olacağınıda sanmıyorum. Eğer olsaydı ona şunu söylerdim Önemli olan kendi mutluluğun,mutluluğun için elinden geleni yapmalısın ben mutsuz oluyorum diye vazgeçme sadece beni ikna etmek için çabala derdim.
          Konumuza dönelim en azından hayatımda birşeylerin ters gittiğinin farkındayım,Soru şu neden yaptım bunca zaman bunu kendime? Ya da sen neden yaptın?